
Deizm Tuzağı: Teistler mi Sorumlu? Şok Gerçekler!
Geçtiğimiz günlerde katıldığım bir etkinlikte, değerli bir ilahiyat hocamızın sunumu sırasında dikkat çekici bir tartışmaya şahit oldum. Konu, teizm ve deizm arasındaki farklılıklara ve bu iki yaklaşımın günümüzdeki yansımalarına odaklanıyordu. Özellikle deizm konusundaki bir iddia, zihinlerde soru işaretleri oluşturdu: "Deizmin yayılmasından teistler mi sorumlu?" Bu iddia, hem dini inançların sorgulanmasına hem de bireysel sorumlulukların göz ardı edilmesine yol açabilecek bir potansiyele sahip.
Teizm ve Deizm: Temel Farklılıklar
Öncelikle teizm ve deizm arasındaki temel farkları netleştirmek gerekiyor. Teizm, Allah'ın evreni yarattığı ve yönettiği, insanlarla iletişim kurduğu ve din gönderdiği inancını savunur. Deizm ise Allah'ın evreni yarattığı ancak daha sonra müdahale etmediği, din veya peygamber göndermediği düşüncesini benimser. Bu tanımlamalar ışığında, deizmin bir inançtan ziyade bir "sanı" olduğu ve bu nedenle bilimsel bir dayanağının olmadığı söylenebilir. Zira her bireyin kendine özgü sanıları olabilir ve bu sanılar, evrensel bir gerçeklik iddiasında bulunamaz.
Peki, deizmin yaygınlaşmasından gerçekten teistler mi sorumlu? Bu sorunun cevabı, oldukça karmaşık ve çok boyutlu. Ancak, suçu başkalarına atmak yerine, bireysel sorumluluğu ön plana çıkarmak daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Unutulmamalıdır ki, dinin sahibi dindarlar değil, Allah'tır. Dolayısıyla, bir dindarın hatası veya yanlışı nedeniyle dinden soğumak veya deizme yönelmek, akılcı bir yaklaşım değildir. İnsanın aklı ve vicdanı, dini doğru bir şekilde kavramaya yeterlidir. Bu nedenle, deizmin kaynağı, teistlerin hataları değil, deizm bataklığına düşenlerin araştırma yapmaması ve aklını kullanmamasıdır.
Aklın ve İmanın Önemi
Deistlerin sıklıkla öne sürdüğü bahanelerin hiçbirinin geçerliliği yoktur. "Dinin muhatabı insandır, insanın muhatabı dindir." Bu kadar basit ve net bir gerçeği göz ardı ederek, din ile arasına başka bir muhatap koymak, akılcı bir davranış değildir. Tıpkı ticari veya resmi bir işte olduğu gibi, din konusunda da doğrudan kaynağa başvurmak ve aklı kullanmak önemlidir. Neden hiç kimse "Deistlerin hata ve yanlışları nedeniyle teist oldum" demiyor da, deistler sürekli olarak teistleri suçluyor? Bu soru, aslında pek çok şeyi açıklıyor.
- Teistler, dinin özünü esas alarak hareket etmelidir.
- Deistler ise "etki-tepki" ile değil, aklıyla hareket etmelidir.
- Herkes kendi inancının sorumluluğunu taşımalıdır.
Kur'an-ı Kerim'de de bu konuya ışık tutan pek çok ayet bulunmaktadır. Örneğin, Sad Suresi'nde peygamberlerin inkarcılar tarafından nasıl yalanlandığı ve suçlandığı anlatılırken, İbrahim Suresi'nde peygamberlerin insanları Allah'a imana çağırdığı ve günahlarından arınmalarını istediği belirtilir. İsra Suresi'nde ise, yeryüzünde melekler yaşasaydı, onlara da gökten bir melek peygamber gönderileceği ifade edilir. Bu ayetler, insanın aklını kullanması, doğruyu araması ve inancının sorumluluğunu taşıması gerektiğini vurgular.
Nisa Suresi 147. ayette "Eğer siz şükredip inanırsanız Allah size ne diye azap etsin. Allah, iyiliklerin karşılığını bol bol veren ve her şeyi hakkıyla bilendir." buyrulmaktadır.
Sonuç
Sonuç olarak, deizm insanlık tarihinde gelmiş geçmiş nice peygamberi yalancılıkla suçlamaktır. Hiçbir peygamber yalancı değildir. Deistler yalancıdır. Çünkü hiçbir temeli olmayan ve yalnızca birer sanıdan ibaret olan, hak ve hakikatten fersah fersah uzak bir şeyi ileri sürmek, körü körüne savunmak, yalancılık değil de nedir! Deizmin yayılmasından teistleri sorumlu tutmak yerine, bireysel sorumluluğu ön plana çıkarmak, aklı kullanmak ve doğru bilgiye ulaşmak için çaba göstermek gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki, din ile insan arasındaki ilişki, doğrudan ve kişisel bir ilişkidir. Başkalarının hataları veya yanlışları, bu ilişkiyi bozmamalıdır. Herkes kendi inancının ve aklının sorumluluğunu taşımalıdır.