
"Zamanı Tanrı Yaşar": Her İnsan Bir Âlem! Yazarından Özel Açıklamalar
Seyfettin Araç, edebiyatı sadece bir anlatı aracı olarak değil, hayatın ta kendisi olarak gören bir yazar. Son romanı "Zamanı Tanrı Yaşar" ile okuyucularını hem kendi iç dünyalarına hem de insanlık hallerinin evrensel izlerine doğru bir yolculuğa çıkarıyor. Araç, "Edebiyat bir denge üzerine kurulu değil, dengesizlikler üzerine varoluşsal hesaplaşmaların yaşandığı bir arena" diyerek edebiyatın kendisine sunduğu sonsuz özgürlük alanında kayıpları, acıları ve umutları hem ifade ediyor hem de anlamlandırıyor. Yazar, kendi deyimiyle, "gerçek mutlulukların içinde bir yerlerde acıların kan lekesi gibi iz bıraktığını" fark ettirmek için yazıyor.
Edebiyat ve Hayatın İç İçe Geçişi
Edebiyatın hayatın bir yansıması mı yoksa hayatı yeniden inşa etme çabası mı olduğu sorusuna Araç, edebiyatın kendisi için ne kadar kıymetli olduğunu vurgulayarak cevap veriyor. Bazen hayatın yansıması olarak edebiyata başvurduğunu, bazen ise düşsel bir olgu yaratma hevesiyle hayatı yeniden inşa etme sevdasına kapıldığını belirtiyor. Araç, "Ben bir roman yaratıp hayatın bir yansımasını vermeliyim veyahut bir romanla yeni bir hayat inşa etmeliyim diye yaklaşmıyorum; her eserin dinamiği, düşü, sebebi, neticesi başka olabiliyor ve ben buna yazmak denilen aleme kendini adamak diyorum" şeklinde konuşuyor.
"Zamanı Tanrı Yaşar": Bir Hayat Aynası
"Zamanı Tanrı Yaşar" romanının hayatın akışına, kaderin rolüne ve insanın bu akış içindeki yerine dair derin düşünceler barındırdığını belirten Araç, bu romanı yazarken kendi hayatındaki deneyimlerin ve gözlemlerin bu temaları şekillendirdiğini ifade ediyor. Yazar, "‘Zamanı Tanrı Yaşar’ hayatın bir aynası diyebilirim. Gerçek olaylardan yola çıkarak bir araya getirdiğim kutsal bir sanat yani özel bir roman" diyor. Kendi hayatına dair deneyimlerin ve gözlemlerin, şekillendirmeye çalıştığı her temayı aslında binlerce defa kurguladığı karakterlerin üstüne düşen gerçek acılardan savrulanlar olduğunu belirtiyor.
Edebiyatın İnsani Deneyimleri Anlamlandırmadaki Rolü
Romandaki kayıplar, acılar, umut ve boşlukları doldurma arayışlarının hayatın bir gerçeği mi yoksa bilinmezi mi olduğu sorusuna Araç, bu sorunun okuyucuya sorulması gerektiğini belirtiyor. Ancak edebiyatın anlatma ve ifade etme sanatı olduğu için bin yıllardır en muazzam ifade biçimi olarak kayda geçtiğini vurguluyor. Araç, "Ben anlatmayı, ifade etmeyi edebiyatın sonsuz zenginliklerinden elde ettim; edebiyattan önce böyle bir ayrıcalığın, uçsuz bucaksız farklılığın farkında değildim" diyor. Anlatıcısı olduğu konulara yabancı olmamanın önemine değinen Araç, her romanda zorlu insani deneyimleri ifade etme konusunda yabancı olmadığı bir alanda olduğunu okuyucuya hissettirdiğini belirtiyor.
Çok Kültürlülük ve Edebiyatın Zenginliği
"Zamanı Tanrı Yaşar" romanında farklı coğrafyaların ve kültürlerin iç içe geçtiğini belirten Araç, bu çok kültürlülüğün hayatın zenginliğini ve çeşitliliğini edebiyat aracılığıyla yansıtma isteğinden kaynaklandığını ifade ediyor. Araç, "Kesinlikle. Çok net ve çok dürüst bir şekilde bu sorunuza evet diyebilirim çünkü yaşamak istediğim dünya çok kültürlü çok dinli çok dilli bir alem. Ben kardeşliğe, eşitliğe, ortak paylaşıma inanan bir insanım" diyor. Hiçbir kültürün başka bir kültürden küçük görülmesini kabul etmediğini belirten Araç, yarattığı romanların zengin bir gövdeye sahip olmasının yaz sanatı yolculuğunun en önemli iddiası ve en değerli olgusu olduğunu vurguluyor.
Seyfettin Araç'ın "Zamanı Tanrı Yaşar" romanı, okuyucularına insan olmanın karmaşıklığını, kayıplarını, umutlarını ve en önemlisi de her insanın bir alem olduğunu hatırlatıyor. Yazarın edebiyat aracılığıyla kurduğu bu derin bağ, okuyucuların hayatlarına dokunarak onlarda yeni duyguları, düşünceleri ve farkındalıkları tetiklemeyi amaçlıyor. Bu roman, okuyucularına gerçek acıların içinde gizli mutlulukların olduğunu ve hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını göstererek, hayata farklı bir pencereden bakmalarını sağlıyor.